Bu Blogda Ara

16 Eylül 2020 Çarşamba

TEDBİR ALANLAR NEDEN HASTALIĞA YAKALANIYOR?

TEDBİR ALANLAR NEDEN HASTALIĞA YAKALANIYOR?

Covid-19 hakkında bir uyarıda bulunmak istiyorum. Bunu bir görev olarak kabul ediyorum. İster dikkate alırsınız, ister almazsınız. O kendi bileceğiniz iş. Ben uyarayım da gerisini paşa gönlünüz bilir.


Biraz uzun bir yazı olabilir, okumanızı ve değerlendirmenizi gerçekten isterim.

Bu arada, bu yazı kopyala-yapıştır değil. Han Mergen olarak bizzat sizler için yazdığım bir bilgilendirme metni.

Sözü uzatmayayım.

Geçenlerde arkadaşlarla muhabbet ediyoruz. Biri dedi ki; "Bir amca vardı, yalnız yaşıyor. Evinden dışarı çıkmıyor. Çok da titiz, dikkatli biri. İhtiyaçlarını komşuları sağlıyor. Market alışverişini falan komşuları yapıyor. İlginçtir, bu amca evden hiç çıkmamasına rağmen koronaya yakalandı."

Arkadaşımın söylediği şey buydu. Evden dışarı hiç çıkmayan biri koronaya nasıl yakalanıyor, buna şaşırıyordu. Bunun cevabını paylaşımımın en sonunda vereceğim. Lütfen dikkatli bir şekilde okuyun.

Şahsen tanıdığım insanlardan da koronaya yakalananlar oldu. Ve bu insanlar, zorunlu olmadıkça evlerinden dışarı çıkmıyorlar. Evden dışarı çıktıklarında ise maske takıyorlar, sosyal mesafeye dikkat ediyorlar. Hijyen konusunda ciddi anlamda önem veriyorlar. Ama ne hikmetse koronaya yakalanıyorlar.

Asıl konuya geçmeden önce koronavirüsün farklı yüzeylerde ne kadar zaman tutunabildiği hakkında sizlere bilgi aktarmak istiyorum.

Bu virüs, karton yüzeylerde en az bir gün boyunca aktif kalabiliyor.

Plastik yüzeylerde ve metal yüzeylerde en az üç gün aktif kalabiliyor. Bu süre beş güne, bir haftaya çıkabiliyor. Hatta sıklıkla on gün kadar aktif kalabildiğine dair bulgular mevcut.

Cam yüzeylerde en az bir hafta aktif kalabiliyor.

Ahşap yüzeylerde en az 4 gün aktif kalabiliyor.

Nemli olan kuru yüzeylerde en az bir hafta aktif kalabiliyor.

Kumaş yüzeylerde aktif kalma süresi, kumaşın türüne göre değişkenlik gösteriyor. Yün ve pamuk gibi doğal kumaşların ipek ve sentetik kumaşlara göre daha uzun süre virüs barındırılabileceğine dair bulgular var. Polonya'da yayın yapan Medycyna Pracy dergisinde 2015 yılında bu konuda bir araştırma yayımlanmıştı.

Bunlar elbette çeşitli yüzeylerde en az kalma süreleri. Yani mesela plastik yüzeylerde en az üç gün kalabildiğini, bu sürenin bir haftaya çıkabildiğini söylemiştim, bu süre çok daha fazla uzayabiliyor.

Şimdi gelelim asıl konuya... Lütfen dikkatlice okuyun.

O kadar tedbire ve titizliğe rağmen, maske-mesafe-hijyen kuralına uymalarına rağmen insanların neden koronaya yakalandıklarını anlatayım.

Bundan bir zaman önce gerek yazarak gerekse video çekerek sizlerle paylaşmıştım aslında. Ama hatırlatmak zorundayım. Bunu uygulamak zorundasınız. Yani sadece maske, mesafe ve el hijyeni durumu ne yazık ki kurtarmıyor.

Birinci önemli nokta: Biz dışarı çıktığımızda ve sonra eve girdiğimizde üstümüzdeki tüm kıyafetleri çamaşır sepetine veya çamaşır makinesine atıyoruz. Yani yarım saat önce yıkanmış ve kurutulmuş bir kıyafet bile giyip dışarı çıksak da hiç fark etmiyor. Bir kere dışarı çıktığımızda o kıyafet eve geldiğimizde kesinlikle çamaşır sepetine veya çamaşır makinesine atılıyor. Bu konuda hiçbir şekilde ödün vermiyoruz.

Çoğu insan, "Yahu ben bu kıyafetimi daha bugün giydim, ne kadar kirlenmiş olabilir ki?" diye düşünüyor ve dışarıda kullandığı kıyafetiyle evinin salonunda, mutfağında oturuyor. Dolayısıyla, kıyafetine yapışan virüsü de evine sokmuş oluyor.

İkinci önemli nokta: Dışarıda bir saat zaman geçirsek bile, eve geldiğimizde mutlaka banyo yapıyoruz. Sırayla banyo yapıyoruz. Birbirimizi bekliyoruz. Mesela eşim banyodayken ben aşağıda oyalanıyorum (genelde arabanın içinde telefonumla falan oynuyorum). Eşim banyodan çıktıktan sonra beni arıyor ve "Ben banyodan çıktım, sen de gelebilirsin." diyor. Ben de ondan sonra eve çıkıyorum ve banyomu yapıyorum. Bu konuda da hiçbir şekilde ödün vermiyoruz.

Çoğu insan dışarıdan eve gelince sadece elini, yüzünü yıkamakla yetiniyor. Bu son derece yanlış. Koronaya sebep olan virüs saçlarınıza da bulaşabilir, sakalınıza da bulaşabilir, kaşınıza da bulaşabilir, kirpiğinize de bulaşabilir. Kulağınıza bulaşabilir. Yani dışarıdan eve gelince banyo yapmak en fazla beş on dakikanızı alacaktır. Üşenmeyin.

125 nanometre boyunda olan, normal mikroskoplarla görüntülenemeyen, ancak bazı özel teknikler kullanarak elektron mikroskoplarıyla görüntülenebilen bir virüsten bahsediyoruz. Nanometre hakkında kısa bilgi vereyim, 1 milimetre, 1.000.000 nanometreye eşittir. Bu virüs, sadece 125 nanometre boyunda.

Üçüncü önemli nokta: Biz dışarıda kullandığımız şeyleri portmantodan öteye almıyoruz. Mesela dışarıda kullandığımız cüzdan, çanta, çakmak vesaire gibi şeyler evimizin giriş kapısının hemen yanında bulunan portmantodan öteye geçemez. Dışarıda da kullanmak zorunda olduğumuz cep telefonu gibi şeyleri ise kolonyalı bir bezle güzelce temizledikten sonra evde kullanırız. Bu konuda da hiçbir ödün vermiyoruz.

Çoğu insan dışarıda kullandığı çanta, cüzdan, çakmak gibi şeyleri evlerinde salona ve hatta mutfağa kadar sokuyorlar. Cep telefonlarını temizlemeden salona ve mutfağa sokuyorlar. Yani hastalık unsurunu evlerinin içine kadar sokuyorlar. Tahmin edersiniz ki hastalık unsurunun bulaşabildiği şeyler evin ortasına kadar sokulduğunda bu durumda el kol yıkamak da pek kâr etmiyor.

Dördüncü önemli nokta: Biz normalde de misafir seven bir aile değiliz. Bu süreçte ise hiç kimseyi (kim olurlarsa olsunlar) evimize sokmuyoruz. Yani darılmaca gücenmece yok, çünkü bu işin şakası yok. İnsanların yani tedbir almadıklarını düşünüyoruz. Yani maske, mesafe ve hijyen bir yere kadar... İnsanlar gerçek anlamda tedbir almıyorlar. Sadece kolluk kuvvetlerinin keseceği cezalarla muhatap olmayacak kadar tedbir alıyorlar, o kadar. Yani yaptıkları şeyin sadece adı tedbir.

Beşinci önemli nokta: Bu, sizlere biraz önce bahsettiğim, evinden hiç dışarı çıkmayan, alışveriş işlerini tanıdıkları yapan ama bu kadar önleme rağmen koronaya yakalanan amcanın durumunu açıklayacak maddedir. Biz alışveriş yaptığımızda (özellikle de mutfak alışverişi), aldığımız ambalajlı ürünleri deterjanlı suyla yıkıyoruz. Bir paket kaşar mı aldık? Kaşar paketini deterjanlı suyla yıkıyoruz. Bir kavanoz reçel mi aldık? Reçel kavanozunu deterjanlı suyla yıkıyoruz. Diğer yıkanabilir şeylerin hepsini yıkıyoruz. Yıkanamayacak şeyleri (tuz, şeker veya un gibi) önceden hazırladığımız temiz kaplara, paketini değdirmeden boşaltıyoruz. Bu şekilde uygulama yaptıktan sonra elimizi kolumuzu güzelce yıkıyoruz, gerekirse banyo yapıyoruz.

Çoğu insan (tanıdıklarımdan da biliyorum) alışverişten sonra ürünleri yıkamadan, direkt kullanıyorlar. Marketlerde birçok insan ürünlere ve paketlere dokunuyor. Öksürüp dokunan var, hapşurup dokunan var, burnunu karıştırıp dokunan var, tuvaletten sonra elini yıkamadan dokunan var, kıçını kaşıyıp dokunan var, paraya elledikten sonra dokunan var, var oğlu var... Yani o ürünleri yıkamadan veya temiz bir kaba dikkatlice boşaltmadan yemek masanızın veya mutfak tezgâhınızın üstüne koymanız; o hastalık unsurunu (koronavirüs de dâhil) sofranıza kadar sokmuş oluyorsunuz.

Çoğu insan alışverişten sonra, aldıkları ürünleri balkonda bir iki gün bekletiyorlar. Bunun yeterli olduğunu sanıyorlar. Ve poşetleri bir daha bir daha kullananlar oluyor. Benim tanıdığım birçok aile bunu uyguluyor. Biraz önce bahsettiğim, koronavirüsün çeşitli yüzeylerde aktif kalma sürelerini hatırlayın. Dışarıdan eve getirilen şeyleri temizlememek, bir süre balkonda bekletmek; hayatınızla kumar oynamaktan ve cahillikten başka bir şey değil. Tanrı göstermesin, hastalığı kapıp da yoğun bakıma kaldırılırsanız, nefes almaya çalıştığınız ve bir soluk için servetinizi dökebileceğiniz sırada "Keşke adam gibi tedbir almış olsaydım." diye düşüneceksiniz ama belki de iş işten geçmiş olacak.

Anlatacaklarım bunlar.

Bunlar size abartı gibi gelebilir. Ve inanın, dalga geçmiyorum. Biz bu salgın sürecinden önce de bunu uyguluyorduk.