Bu Blogda Ara

15 Aralık 2017 Cuma

KUDÜS KİMİN?

KUDÜS KİMİN?

Kudüs'ün kime ait olduğuna dair bir gündem var. Bu yazımda bunu ele alacağım.

Öncelikle ben Gök Tanrı'ya inanan bir Türk'üm, Türkçü ve Turancıyım. Dolayısıyla İsrail'e de Filistin'e de eşit mesafedeyim.

Kudüs 4000 yıllık bir kenttir ve İbraniler tarafından kurulmuştur. Kudüs'ün kendilerine ait olduğunu iddia eden Müslümanlar yanılmaktadır. Müslümanlık diye bir şey henüz yokken, 4000 yıl önce Kudüs kenti var idi. İbraniler bu kenti kurmuş idi.

Şimdi ben böyle dedim diye "O zaman İstanbul da Türk kenti değil!" diye iddia edecek kişilere "At Oy Bil" adlı kadim Türk medeniyetini araştırmalarını ve İstanbul'u Romalılardan çok çok önce kimin kurduğunu öğrenmelerini istiyorum. Her neyse... Bu başka bir yazının konusudur.

Kudüs konusunda şunu da belirtmek gerekiyor: Bu neden bizim meselemiz olsun? Kırım, Karabağ, Kerkük, Musul, Telafer ve daha nice Türk toprağı işgal altındayken neden hain Filistinlilerin meselelerini sahipleniyoruz?

Evet, Filistinliler haindir. Osmanlı zamanında Türk askerini sırtından vurmuştur Filistinliler. Yoprak isteyen Yahudilere topraklarını satmışlardır. Şimdi neden Filistin için biz üzülüp ağlayalım?

Filistin'in bir zamanlar başında bulunan Yaser Arafat, sözde Ermeni soykırımını destekleyen ve kardeşimiz Azerbaycan'ın Ermenistan tarafından işgal edilmesi gerektiğini savunan bir Türk düşmanı idi:


Filistin'in sözde Ermeni soykırımına destek olmak için bastırdığı resmi pul:


Yani Filistin gibi bir dostum olacağına İsrail gibi bir düşmanımın olmasını yeğlerim.

İnsanlarımız çok cahil. Osmanlıcılık yapanların Osmanlı'ya ihanet etmiş olan Filistinliler için ağlayıp zırlamaları ne acayip bir çelişkidir.

İnsanlarımız o kadar cahil ki sosyal medyada Mescidi Aksa diye Kubbetüs Sahra fotoğrafları paylaşıyorlar.

Neyin ne olduğunu bilmiyorlar. İnandıkları dini de bilmiyorlar. Gerçi Rusya'nın bayrağını Hollanda'nın bayrağı sanan, başörtüsünü türban sanan, Coca Cola'yı protesto etmek için Fanta içen ama Fanta'nın Coca Cola firmasının ürünü olduğunu bilmeyen bir toplum bu iki binayı birbirine karıştırınca mı şaşıracağız?

Sarı kubbesi olan Kubbetüs Sahra, diğeri ise Mescidi Aksa'dır:


28 Ekim 2017 Cumartesi

KARŞIYIM ARKADAŞ!

KARŞIYIM ARKADAŞ!

Başörtüsüne bir şey demiyorum. Türban ve başörtüsü farklı şey, ben türbana karşıyım. Kafayı kapatıp, bir kilo makyaj yapıp, kıçına tayt geçirenlere karşıyım.

Siyasi İslamcılara karşıyım.

Türklüğü İslam ile aynı şey diye tanıtanlara karşıyım. Türkçülük iddiasında olup Müslüman bir Arap, Kürt, Boşnak vesaireyi Müslüman olmayan Türklere tercih edenlere karşıyım.

Atatürk İlkeleri'nin hepsini sahiplenmek yerine işine gelenleri sahiplenenlere karşıyım. Sadece Laiklik ilkesini sahiplenip Milliyetçilik ilkesini kabul etmeyen yoz sol Kemalistlere karşıyım.

NATO'ya karşıyım.

AB'ye karşıyım.

Devletçilik ilkesi varken komünizm peşinde koşanlara, Halkçılık ilkesi varken sosyalizm peşinde koşanlara karşıyım.

Cumhuriyetçilik ilkesinin arkasına saklanıp Osmanlı'ya sövmeyi Atatürkçülük sananlara karşıyım.
İnkılapçılık ilkesini devrimcilik denen eşkıyalıkla karıştıranlara karşıyım.

Bu toplumun her bireyine ait değerler olan Bozkurt, Üç Hilal, Kayı Tamgası, Altı Ok gibi kavramların politika denen pisliğe alet edilerek sömürülmesine karşıyım.

Futbol takımı tutar gibi parti tutanlara karşıyım. Vatansever gibi görünen partiseverlere karşıyım.
Çevrecilik, doğa sevgisi gibi konuların sadece sol görüşte olanlar tarafından savunulmasına karşıyım. Sağın bu değerleri hiç iplemeyip kafayı sadece sanayi, ekonomi, para, borsa, döviz gibi konulara yormasına karşıyım.

Sadece Cuma günü iyi dileklerde bulunan soytarılara karşıyım.

Tanrı ile kul arasında komisyonculuk yapanlara karşıyım.

Futbola karşıyım.

Yerlere tükürenlere karşıyım.

Gelenek adı altında kıroluk yapanlara, sevinçli anlarında havaya ateş etmeyi adamlık sanan dallamalara karşıyım.

Kadını el üstünde tutan atalarımızı unutup kadına mal ve hayvan muamelesi yapan Ortadoğu kültürüne özenenlere karşıyım.

Avrupa'ya, Amerika'ya özenip çıplaklığı modernlik diye yutturmaya çalışan şerefsizlere karşıyım.
Oğuz Kağan, Attila, Ertuğrul Gazi, Sütçü İmam, Topal Osman, Atatürk, Atsız gibi atalarımız dururken Che gibi serserileri örnek alan beyinsizlere karşıyım.

Türk tarihi, istihbarat gibi konuları kitaplar yerine abuk subuk dizilerden öğrenmeye çalışan cahillere karşıyım.

Karşıyım arkadaş, alayına karşıyım!


25 Ekim 2017 Çarşamba

BİZ BU FİLMİ DAHA ÖNCE İZLEDİK!

BİZ BU FİLMİ DAHA ÖNCE İZLEDİK!

Bugün İYİ Parti'den medet uman, vatanseverliklerinden zerre kadar şüphe duymadığım pek çok kardeşimle tartışmalar yaşadım.

Bu durumu AKP kurulurken de yaşamıştım.

AKP'liler partilerinin zerre kadar eleştirilmesine izin vermiyorlardı.

Şimdi de Meral Akşener'in peşine takılanlar İYİ Parti adıyla kurulan yeni partinin eleştirilmesine katlanamıyorlar.

İlk önce belirtmeliyim ki eleştirmediğim, eleştirmeme izin verilmeyen hiçbir siyasi oluşumu desteklemem. Hiçbir siyasi partiye de hiçbir şekilde bağlanmam. Tüm siyasi düşüncelerin üstünde olan Türkçü düşünceye inanan, Başbuğ Atatürk ve Atsız Ata'yı kendine örnek edinen biriyim.

Konuya devam edeyim.

Parti ad olarak Kayı boyunun tamgasından yola çıkarak "İYİ" adını almış. Kayı tamgası bildiğiniz üzere iki yanda "I" harfine benzeyen birer ok, ortada "Y" harfine benzeyen bir yay ile simgelenir.

Parti bu adı alarak Osmanlıcılık politikası mesajı veriyor. Son yıllarda AKP'nin ümmetçi politikalarıyla Atatürkçülüğe ve Türkçülüğe karşı beslenen Osmanlıcılık anlayışı, Diriliş Ertuğrul gibi saçma sapan dizilerle desteklendi. Daha birkaç yıl öncesine kadar bilinmeyen Kayı tamgası her yanı süsler oldu.

Akşener de partisine "İYİ Parti" adını alarak, Kayı tamgasından yola çıkarak hem Türkçüleri hem de Osmanlıcıları kendi tarafına çekmeye çalışıyor.

Burada aklıma şu da geliyor: Birileri 15 sene önce "AK" adıyla ve ampul şeklinde logoyla sunulmuştu. Şimdi de başka birileri "İYİ" adıyla ve güneş şeklindeki logoyla sunuluyor. Sunumlar birbirine o kadar benziyor ki... Biz bu filmi daha önce izledik.

Önce kaos yaşandı. Ecevit hastaydı. Ekonomi bitikti. Daha sonra birileri umut vaatleriyle ortaya çıktı. Adları AK, logoları ampul idi. Medyanın da desteğiyle kitleleri peşlerinden sürüklediler. Ve şu anda geldiğimiz noktaya bir bakın.

Şimdi de kaos yaşanıyor. Terör her yanı sarmış. Ekonomi bitik. Yine birileri umut vaatleriyle piyasaya çıkıyor. Sosyal medyanın desteğiyle kitleleri peşlerinden sürüklüyorlar. Adları İYİ, logoları güneş...

Daha önceki yıllarda "Oyunuzu CHP'ye vermezseniz AKP'ye hizmet etmiş olursunuz." veya "Oyunuzu MHP'ye vermezseniz AKP'ye destek vermiş olursunuz." gibisinden söylemlerle sıklıkla karşılaşıyorduk.

Şimdi de "İYİ Parti'ye oy vermemek, AKP'ye destek olmaktır." diyorlar.

Biz bu filmi daha önce gerçekten izledik. Defalarca hem de.

İnsanları da anlıyorum. Son yıllarda iyice umutsuzluğa düştük hepimiz. Ekonomi iflas etti, terör iyice hortladı, ne idüğü belirsiz mülteciler bütün şehirlerimizi işgal etti, Ege'deki adalarımızın çoğuna Yunan el koydu, eğitim sistemi çıkmaza girdi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hükmü kalmadı vesaire vesaire...

Bu tabloya baktığımızda İYİ Parti bir umut kapısı olarak görünüyor.

Ben temkinli olmaktan yanayım. Oyunuzu verebilirsiniz de vermeyebilirsiniz de. Oyunu vermeyenleri rencide etmekten kaçının.

Meral Akşener'in Recep Tayyip Erdoğan'ın bayan versiyonu olduğunu düşünmekteyim.

AKP'nin Fettoş denen soysuzla arasının dershane konusu gibi boktan bir konu yüzünden bozulmuş olması tamamen tiyatrodur, komedidir.

2011 yılında Clinton ve CIA'da üst düzey bir yetkiliyle kapalı kapılar ardında görüşen Akşener'e, AK ile başlatılan projenin İYİ ile nihayete erdirilmesi planlanmıştır. AKP, Fetoş köpeğiyle dershaneleri bahane ederek kavgalı olmuş ve bu kavgada mağdur olan milyonlarca kişinin oyunu Akşener'e kaydırmak için zemin hazırlamıştır.

Yani olan biten her şey bir tasarıdır.

Sadece bakarsanız, görmezseniz, bunun farkına varamazsınız.

Gündemi takip etmek sadece ekonomi, akaryakıt, siyasi polemik konularını takip etmek değildir.

Derin olun, sığ olmayın. Gündemi takip etmek sadece ve sadece akaryakıta yapılan zamları takip etmek, borsanın iniş-çıkışlarını takip etmek, dövizle ilgili haberleri takip etmek demek değildir.

2011 senesinden bir haber:

"Dışişleri Bakanı Clinton, bu görüşmenin ardından MHP’li Meral Akşener ile biraraya geldi. Görüşmeye Ricciardone ve Gordon da katıldı. Yaklaşık 30 dakika süren görüşme sonrasında Meral Akşener görüşmeyle ilgili gazetecilerin sorularını yanıtsız bıraktı. Hillary Clinton ise basın mensuplarına el sallayarak havalimanının yolunu tuttu."

Haberin direkt linki: http://www.hurriyet.com.tr/muhalefetle-tek-tek-gorustu-18272274



Ricciardone kimdir? Ortadoğu uzmanı, Ortadoğu'daki pekçok ülkede görev yapmış bir CIA ajanıdır.

https://www.biyografi.net.tr/francis-j-ricciardone-kimdir/

Tıpkı Recep Tayyip Erdoğan gibi "Hedef 2023" diyen Akşener: http://www.aksiyonhaber.com/aksener-2023-yilinda-turkiyeyi-onder-ulke-yapacagiz-13645h.htm

Ne yani? Sayın Cumhurbaşkanımız "Hedef 2023" der de, Sayın Akşener diyemez mi?



Sene 2012, Akşener'in oğlunun nikah töreni hakkında bir haber:

"Işıl Abeş ile Fatih Akşener’in nikahını İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş kıyarken, nikahta Cumhurbaşkanı Vekili ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, eski bakanlardan Necmettin Cevheri, işadamı Zeynel Abidin Erdem ve işadamı İnan Kıraç şahitlik yaptı."

Direkt link: http://ahsenokyar.com/?p=29951



Akşener ile Tayyip Erdoğan arasında bir zamanlar su sızmıyordu. AKP'yi memleketin başına getirenlerden biri de Akşener'dir.

İlgili haber: http://www.hurriyet.com.tr/aksener-ulkucuydum-simdi-demokratim-5936



Hatta Akşener "Erdoğan'ın Asenası" idi: http://www.hurriyet.com.tr/erdoganin-asenasi-39252532



Yani sözün özü;

DYP'de bakan iken AKP'nin kurucu üyeliğine geçen, AKP'nin kurucu üyelerinden iken MHP'ye transfer olan, MHP'de iken yeni bir parti kuran biridir Meral Akşener. Böyle birinden memleket için umutlu olmak, haddinden fazla iyimserliktir.

Kafaları karıştıran çok şey var. Ama haber arşivlerini taradıktan sonra kafa karışıklığı ortadan kalkıyor. Parçaları birleştirince her şey netliğe kavuşuyor.

Merak Akşener MHP'nin milletvekillerinden biriyken; yani ne bir partinin başında, ne bir bakan, ne de başka bir şeyken (sıradan bir partinin sıradan bir vekiliyken) ABD Dışişleri Bakanı Clinton ile kapalı kapılar ardında görüşüyor. Sadece Anadolu Ajansı'nın fotoğraf almasına izin veriliyor. Herhangi bir açıklama da yapılmıyor.

Aradan sadece 6 sene geçiyor ve 2017 oluyor, MHP-AKP yakınlaşması oluyor. Akşener basın tarafından pohpohlanmaya başlıyor ve yeni bir parti kuruluveriyor. Deniyor ki, AKP'nin iktidarını yıkacak ve Türkiye iyi olacak... Yıkacak da ne olacak? Ne değişecek?

Çocuğunun nikahında bile AKP'liler nikah şahidi oluyor.

O da 2023'ten bahsediyor.

Emre Uslu denen hain bile kendisini övüyor.

Parti programında, her fırsatta Türk düşmanlığı yapan NATO'dan şu şekilde bahsediyor: "Türkiye’nin NATO şemsiyesinde olması milli politikalar ve stratejiler uygulamasına engel olmadığı gibi İttifak üyeliğimiz diğer ittifak ve mekanizmalardaki ülkelerle kendi milli çıkar ve ulusal güvenliğimizin gereği olarak kurulacak ilişkilere ve iş birliği çabalarına da aykırı değildir."

Lafın tamamı aptala anlatılır.

FETÖ'nün köpeği Emre Uslu'dan  övgüler:



Akşener'in FETÖ'yü nasıl savunduğuna bir bakın:






Akşener'in ilginç kuzeni Osman Kavala:



Akşener, PKK'nın Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde olmasında sakınca görmediğini söylüyor:



PKK'nın siyasi uzantısı olan HDP'nin elebaşlarından olan Demirtaş'ın Akşener'i savunması:



Akşener'in geçmişte kime hizmet ettiğiyle ilginç haberler:








20 Nisan 2017 Perşembe

KUTLU DOĞUM HAFTASI

KUTLU DOĞUM HAFTASI

İslam dininin peygamberi olan Muhammed'in doğum günü olduğunu iddia ederek bir hafta boyunca kutlamalar yapıyorlar, bunun adına "Kutlu Doğum Haftası" diyorlar.

Ne hikmetse asırlardır böyle bir uygulama olmamışken, yirmi küsür sene önce icat edildi ve Nisan ayına denk gelecek şekilde İslam dininin peygamberi olan Muhammed'in doğum gününü kutluyorlar. Bunu da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın olduğu haftaya denk getiriyorlar. Böylece, insanların dini değerlerini kullanarak ulusal değerlerimizi vuruyorlar.

Öncelikle şu geliyor akıllara: Dini günler ve kutlamalar her sene 10 gün geriye atar. Hicri Takvim ile Miladi Takvim arasındaki 10 günlük farktan dolayı böyle bir durum vardır. Mesela -atıyorum- Kurban Bayramı  23 Eylül'de mi oldu? O zaman seneye 13 Eylül'de olur. Ondan sonraki sene 3 Eylül'de olur. Bu böyle devam edip gider. Bu durum, diğer dini günler ve kutlamalar için de aynıdır. Ramazan, Ramazan Bayramı, Regaip Kandili, Miraç Kandili vesaire hep 10 gün geriye atar.

Peki, hal böyleyken İslam dininin peygamberi olan Muhammed'in doğum günü neden her sene "Kutlu Doğum Haftası" adı altında Nisan ayında kutlanıyor? Neden 10 gün geriye atmıyor? Neden Nisan'a denk getiriliyor? Asırlardır böyle bir şey yokken neden özellikle son 10 senedir böyle bir uygulama var?

Ayrıca, İslam dininin peygamberi olan Muhammed'in doğum günü Mevlid Kandili değil mi? Peki, o halde Kutlu Doğum Haftası neyin nesidir?

Peki Fethullah Gülen denen hainin doğum tarihinin 27 Nisan olduğunu kaç kişi biliyor?

Yoksa İslam dininin peygamberinin doğum tarihi kutlanıyor diye senelerdir Fethullah denen hainin doğum günü mü kutlanıyor?

Eğer öyle ise -ki bu hesaba göre durum bu- Müslümanlar, inandıkları dinin peygamberine bir anlamda hakaret hareketinin içinde gibi görünmüyor mu? İslam dini ile ilgisi olmayan benim gibi biri bu duruma isyan ederken Müslümanlar neden bu kadar rahat?


16 Nisan 2017 Pazar

VİSKİLİ SOSYALİSTLER

VİSKİLİ SOSYALİSTLER

Ben yedi sülalesi CHP'li olan biriyim. CHP'nin içindeki bir takım zihniyete kızgın ve kırgın olduğum için ben bile oyumu son yıllarda MHP'den yana kullandım. Ki MHP'lilerle üniversite yıllarımda ve hatta daha sonrasında da ağız burun kırmalı kavgalar etmiş biriyim.

Din ve diyanetle hiçbir ilgim olmamasına rağmen saçma sapan sağ bir partinin peşinden gitmek zorunda olduğumu hissettim ve öyle yaptım.

Çok az bir kesimi (yani ailemdeki CHP'lileri, CHP'yi halen Atatürkçü bir parti sananları) bunun dışında tutarak belirtmek isterim ki; solculuk, sosyalizm, halk, halkçılık, özgürlük gibi kavramları ağızlarına sakız ederek Atatürk sömürüsü yapan viskili sosyalist takımı CHP'den temizlenmediği sürece sağ partiler ve onlara bağlı akımlar bu memleketin başına gelmeye devam edecektir. Bu arada ben devletçi, milliyetçi, bir anlamda nasyonal sosyalizme çok yakınım. Yani halk, halkçılık, sosyal devlet gibi değerleri savunan biriyim.

Günlük yaşam içinde yukarıda bahsettiğim viskili sosyalist, lümpen, kıçımın solcusu bir sürü herifle öyle veya böyle çeşitli konularda tartışıp duruyorum. Hatta kavga ediyorum. Alayına gıcık oluyorum. Bu durum çoğu zaman bir kin meselesi haline bile gelmeye başladı. Yedi sülalesi CHP'li olan biri olarak ben bu psikoloji içindeysem varın gerisini siz düşünün.

Köylü bir kadın iş istemek için CHP il yönetimine gittiğinde "Üstün başın tezek kokuyor, hadi başka kapıya!" diyerek kapı dışarı ediliyorsa, güya sosyal demokrat ve solcu olan bir beyefendi bir restoran açıp fincanı 30 TL'den hazır kahve satıyorsa, hiçbiriniz "Halk bizi anlamıyor, gidip de bunlara oy veriyor." demesin.

Mesele makarna, kömür falan değil...

Yani on küsür senedir AKP'nin iktidarda olduğu bir memlekette neden birçok kişi CHP başta olmak üzere muhalefete yükleniyor, anlayın artık.

Halktan ve halkçılıktan yana olduklarını iddia edenler halka uzak kaldılar. İnsanda bir zümreye ait olma duygusu vardır. Halktan ve halkçılıktan yana olduklarını iddia etmelerine rağmen elit takılanlar sayesinde pek çok insan kendisini dışlanmış hissetti bu memlekette.

Yani nasıl ki bu ülkede din sömürüsü yapanların tavırlarından dolayı kendisini ötekileştirilmiş hissederek dinden imandan çıkanlar olduysa, aynı şekilde Atatürk İlkeleri'ni sömürenlerin tavırlarından dolayı kendisini ötekileştirilmiş hissederek cemaatlerin peşinden gidenler de oldu.

Birazcık özeleştiri...

CHP artık silkinsin ve kendine gelsin, benim gibi milyonlarca insanı yeniden kazansın.

Başka yolu yok.

27 Şubat 2017 Pazartesi

SAĞLIKLI YAŞAM ADI ALTINDA SAĞLIKSIZLAŞTIRILAN TÜRK KADINI!

SAĞLIKLI YAŞAM ADI ALTINDA SAĞLIKSIZLAŞTIRILAN TÜRK KADINI!

Eskiden kinoa mı bilirdik, Himalaya tuzu mu tanırdık, kakule mi yerdik? Bizim teremize, kekiğimize, karanfilimize, dereotumuza, rokamıza ne oldu?

Eskiden kivi mi bilirdik, ananas mı tanırdık, avokado mu yerdik? Bizim elmamıza, portakalımıza, kirazımıza, eriğimize ne oldu?

Eskiden brokoli mi bilirdik, Brüksel lahanası mı tanırdık, tatlı patates mi yerdik? Bizim karalâhanamıza, karnabaharımıza, patatesimize, patlıcanımıza ne oldu?

Son yıllarda gerek televizyon kanallarında, gerekse yazılı basında bir zayıflama ve sağlık furyasıdır gidiyor. Hangi kanalı açsak, zayıflama konusunda ahkâm kesen uzmanlarla dolu programlar... Birinin ak dediğine öbürü kara diyor, birinin tüketmemizi tavsiye ettiği ürünü diğeri kötülüyor. Kafalar karışık, özellikle de bayanların ellerinde aktarlardan alınmak üzere hazırlanmış alışveriş listeleri…

Sanki bilmediğimiz bir el son birkaç yıldan beri egzotik baharatlar ve egzotik meyveler ithalatı işine girmiş, insanlarda önce sağlık konusunda bir panik yaratıp sonra da birilerini bu ürünleri basında tanıtması için görevlendirmiş gibi görünmüyor mu?

Bayanlarda bir sıfır beden modası almış başını gitmiş, zaten incecik vücudu olan pek çok bayan daha da incelmek için vücuduna işkence yapıp duruyor.

Sağlıklı olmak maskesi altında Türk kadını sağlıksızlaştırılıyor gibime geliyor. Size de öyle gelmiyor mu?

Eskiden bir kasabada bir, bilemedin iki veya üç aktar dükkânı olurdu. Şimdilerdeyse her mahalleye iki, üç tane aktar dükkânı düşüyor. Kulaktan dolma bilgilerle “Şu baharat yağ yakmayı sağlıyormuş, bu baharat beli inceltiyormuş, falanca bitkinin tohumu bilmem neye iyi geliyormuş…” türünden bir sürü vızıltı özellikle bayanların kafalarının içinde dolanıp duruyor. Aktarlarda kuyruklar, televizyonlarda çeşitli ürünler satmaya çalışan bir takım kişiler ve her geçen gün bunlara eklenen yeni bir takım şeyler… Önüne gelen sağlık ve beslenme uzmanı olmuş. Diyetisyenlik de gözde meslekler arasında hızla yükselmekte.

Yeni icat edilen veya ülkemizde yeni yeni piyasaya sürülen bu ithal ürünler şöyle dursun; asırlardan beri tükettiğimiz pek çok gıda da kötüleniyor bu kişilerin çoğu tarafından. “Efendim, patates tüketmeyin. Tatlı patates tüketin. Patlıcan alerjendir. Onun yerine şunu yeyin. Karnabahar çok gaz yapar ve mideye dokunur. Brokoliden şaşmayın. Un tüketmeyin. Kinoa yeyin. Sakın şeker yemeyin. Sofralarınızda tuzdan uzak durun. Himalaya tuzu alın.” türünden cümlelerle muhatap oluyoruz. 

Sorasım geliyor: “Hayırdır? Bizim kırk yıllık tuzumuza, Tuz Gölü’nden çıkarılan tuzumuza ne oldu? Himalaya’dan tuz ithal etmeye mi başladınız? Benim anam, onun anası, anamın anasının anası da un tüketiyordu ve hepsi de son derece sağlıklı insanlardı. Kinoanın adını bile duymamışlardı. Kinoa mı ithal etmeye başladınız yoksa? Benim babam, babamın babası, babamın babasın babası un ve şeker tüketirdi ve son derece sağlıklı ve yiğit kişilerdi. Siz? Hayırdır? Toplumun sağlığının derdinde misiniz, yoksa ithal ettiğiniz şeyleri satmanın mı derdindesiniz?”

Eski ana tanrıça figürlerine baktığımızda etine dolgun kadın figürleriyle karşılaşıyoruz. En bilineni olan Kibele tasvirlerini bir inceleyin hele. Son otuz senedir ise küçük kız çocukları oynasın diye oyuncak olarak satılan Barbie denen ucubelere bir bakın, çirkinliği kendi gözünüzle görün. Anlatmaya çalıştığım şey çok basit değil, rastgele değil, uzun yıllar önce tasarlanıp uygulamaya konmuş bir proje: Kadınların kendi vücudundan memnun olmamalarını sağla, onlara daha küçük bir kız çocuğuyken incecik olan Barbie gibi ucube tasarımları oyuncak diye ver, büyüdüklerinde kendi görünümleri onları mutsuz etsin ve onlara zayıflama ürünü adı altında mutluluk sat! Durum bundan ibarettir.



5 Ocak 2017 Perşembe

TERÖRÜ KINAMAK

TERÖRÜ KINAMAK

Ülkemiz otuz senedir terörle mücadele ediyor. Terör son on yılda iyice arttı. Eskiden ülkemizin sadece doğusunda var olan terör olayları artık ülkemizin batısında da var.

"Terör nedir, terörle mücadele nasıl yapılır?" gibi sorular bir başka yazının konusu... Ben bu yazıda sizlerle başka bir konuyu paylaşacağım.

Terörü kınamak nedir? Terör olayı oluyor ve siyasetçiler başta olmak üzere pekçok kişi "Terörü kınıyoruz!" mesaj veriyorlar.

Kınamak, Türk Dil Kurumu'nun sözlüğüne göre "Yapılan bir işin kötü olduğunu belirtir bir biçimde söz söylemek, ayıplamak, takbih etmek." anlamına gelir.

Yani bir anlamda, yapılan eylemle ilgili olarak eylemi yapanı ayıplamaktır. Kırılmaktır. Hayal kırıklığına uğramaktır.

Komşunuz terbiyesizlik yapar, komşunuzu kınayabilirsiniz.

Arkadaşınız kötü bir hareket yapar, sizi satar ve arkadaşınızı kınayabilirsiniz.

Öğretmensinizdir, öğrenciniz yakışıksızca bir eylem yapar ve öğrencinizi kınayabilirsiniz.

Kırgınsınızdır. Hayal kırıklığına uğramışsınızdır. Hiç beklemediğiniz bir davranışla karşılaşmışsınızdır. Bundan dolayı kınarsınız.

Peki, teröristleri neden kınıyorsunuz? Neyi kınıyorsunuz? Terörü kınayarak mı bitireceksiniz?


4 Ocak 2017 Çarşamba

KAYI BOYU TAMGASINI KULLANMAK İÇİN ÖZBEÖZ TÜRK OLMAK GEREKİR

KAYI BOYU TAMGASINI KULLANMAK İÇİN ÖZBEÖZ TÜRK OLMAK GEREKİR

Şu anki yazımız, Türklüğü ve Türkçülüğü reddedip Osmanlıcılık ve ümmetçilik yapanlar için...

Son yıllarda bazı televizyon dizilerinin de etkisiyle Kayı Boyu simgesi olan "IYI" şeklindeki tamga çokça kullanılır oldu. Yüzük, tişört, kolye, poster, otomobil süsü şeklindeki ürünleri etrafımızda çokça görmeye başladık. Bazıları da sosyal medyada profil görseli olarak kullanıyor.

Bu tamgayı kullananlara baktığımızda hepsi olmasan da çoğunluğunun Türklüğü ve Türkçülüğü reddeden veya Türk-İslamcılık yaparak kendisini Türkçü diye yutturmaya çalışan, Osmanlıcı, ümmetçi, dinci, Atatürk karşıtı, laiklik karşıtı, Türk tarihinin sadece İslam sonrası kısmıyla ilgilenen kişiler olduklarını görmekteyiz. Geneli Arap kültürü içinde asimile olmuş, yobazlık derecesinde dinci olan ve etnik olarak Türk olmayan kökenlerden gelen kişiler olduklarını biliyoruz. En azından benim gözlemlerim bu şekilde.

Sorun da tam burada başlıyor. Bu yazımızın asıl konusu bu.

"IYI" şeklindeki tamga, yani Kayı Boyu'nun simgesi olan kadim Türk işareti; Tengricilik dininden kalma bir işarettir. Sadece ve sadece Türk olanların kullanması gereken bir işarettir. Bu işaret, Orta Asya'da bulunan binlerce yıllık Türk Piramitleri'nde de vardır (bakınız aşağıdaki ilk görsel). Yani bu işaretin var olduğu bir simgeyi kullanmak için kan olarak Türk olmak gerekmektedir.

Son yıllarda bu işaretin kan olarak Türk olmayanların kullandıklarını görüyorum. Geneli Osmanlıcı ve ümmetçi olan bu vatandaşlara Osmanlı Devlet Arması'nı veya Üç Hilal motifini kullanmalarını öneririm. Çünkü "IYI" şeklindeki Kayı Boyu tamgası biz Türklere ait olan bir şeydir.