Bu Blogda Ara

27 Şubat 2017 Pazartesi

SAĞLIKLI YAŞAM ADI ALTINDA SAĞLIKSIZLAŞTIRILAN TÜRK KADINI!

SAĞLIKLI YAŞAM ADI ALTINDA SAĞLIKSIZLAŞTIRILAN TÜRK KADINI!

Eskiden kinoa mı bilirdik, Himalaya tuzu mu tanırdık, kakule mi yerdik? Bizim teremize, kekiğimize, karanfilimize, dereotumuza, rokamıza ne oldu?

Eskiden kivi mi bilirdik, ananas mı tanırdık, avokado mu yerdik? Bizim elmamıza, portakalımıza, kirazımıza, eriğimize ne oldu?

Eskiden brokoli mi bilirdik, Brüksel lahanası mı tanırdık, tatlı patates mi yerdik? Bizim karalâhanamıza, karnabaharımıza, patatesimize, patlıcanımıza ne oldu?

Son yıllarda gerek televizyon kanallarında, gerekse yazılı basında bir zayıflama ve sağlık furyasıdır gidiyor. Hangi kanalı açsak, zayıflama konusunda ahkâm kesen uzmanlarla dolu programlar... Birinin ak dediğine öbürü kara diyor, birinin tüketmemizi tavsiye ettiği ürünü diğeri kötülüyor. Kafalar karışık, özellikle de bayanların ellerinde aktarlardan alınmak üzere hazırlanmış alışveriş listeleri…

Sanki bilmediğimiz bir el son birkaç yıldan beri egzotik baharatlar ve egzotik meyveler ithalatı işine girmiş, insanlarda önce sağlık konusunda bir panik yaratıp sonra da birilerini bu ürünleri basında tanıtması için görevlendirmiş gibi görünmüyor mu?

Bayanlarda bir sıfır beden modası almış başını gitmiş, zaten incecik vücudu olan pek çok bayan daha da incelmek için vücuduna işkence yapıp duruyor.

Sağlıklı olmak maskesi altında Türk kadını sağlıksızlaştırılıyor gibime geliyor. Size de öyle gelmiyor mu?

Eskiden bir kasabada bir, bilemedin iki veya üç aktar dükkânı olurdu. Şimdilerdeyse her mahalleye iki, üç tane aktar dükkânı düşüyor. Kulaktan dolma bilgilerle “Şu baharat yağ yakmayı sağlıyormuş, bu baharat beli inceltiyormuş, falanca bitkinin tohumu bilmem neye iyi geliyormuş…” türünden bir sürü vızıltı özellikle bayanların kafalarının içinde dolanıp duruyor. Aktarlarda kuyruklar, televizyonlarda çeşitli ürünler satmaya çalışan bir takım kişiler ve her geçen gün bunlara eklenen yeni bir takım şeyler… Önüne gelen sağlık ve beslenme uzmanı olmuş. Diyetisyenlik de gözde meslekler arasında hızla yükselmekte.

Yeni icat edilen veya ülkemizde yeni yeni piyasaya sürülen bu ithal ürünler şöyle dursun; asırlardan beri tükettiğimiz pek çok gıda da kötüleniyor bu kişilerin çoğu tarafından. “Efendim, patates tüketmeyin. Tatlı patates tüketin. Patlıcan alerjendir. Onun yerine şunu yeyin. Karnabahar çok gaz yapar ve mideye dokunur. Brokoliden şaşmayın. Un tüketmeyin. Kinoa yeyin. Sakın şeker yemeyin. Sofralarınızda tuzdan uzak durun. Himalaya tuzu alın.” türünden cümlelerle muhatap oluyoruz. 

Sorasım geliyor: “Hayırdır? Bizim kırk yıllık tuzumuza, Tuz Gölü’nden çıkarılan tuzumuza ne oldu? Himalaya’dan tuz ithal etmeye mi başladınız? Benim anam, onun anası, anamın anasının anası da un tüketiyordu ve hepsi de son derece sağlıklı insanlardı. Kinoanın adını bile duymamışlardı. Kinoa mı ithal etmeye başladınız yoksa? Benim babam, babamın babası, babamın babasın babası un ve şeker tüketirdi ve son derece sağlıklı ve yiğit kişilerdi. Siz? Hayırdır? Toplumun sağlığının derdinde misiniz, yoksa ithal ettiğiniz şeyleri satmanın mı derdindesiniz?”

Eski ana tanrıça figürlerine baktığımızda etine dolgun kadın figürleriyle karşılaşıyoruz. En bilineni olan Kibele tasvirlerini bir inceleyin hele. Son otuz senedir ise küçük kız çocukları oynasın diye oyuncak olarak satılan Barbie denen ucubelere bir bakın, çirkinliği kendi gözünüzle görün. Anlatmaya çalıştığım şey çok basit değil, rastgele değil, uzun yıllar önce tasarlanıp uygulamaya konmuş bir proje: Kadınların kendi vücudundan memnun olmamalarını sağla, onlara daha küçük bir kız çocuğuyken incecik olan Barbie gibi ucube tasarımları oyuncak diye ver, büyüdüklerinde kendi görünümleri onları mutsuz etsin ve onlara zayıflama ürünü adı altında mutluluk sat! Durum bundan ibarettir.